Bu üründen 241 adet satılmıştır.
Dergi: Yedikıta | Fiyat: 5,00 TL | |
İnsanoğlunun tatlı lezzetlere olan sevgisi, binlerce yıl şekere olan alâkayı da had safhada tuttu. Şeker, günümüzde neredeyse her sofrada yerini alsa da eskiler için kervanlarla gelen değerli bir baharat, şifa veren ilaç ve ancak zenginlerin ulaşabildiği lüks olarak kaldı. İlk defa Güneydoğu Asya’da tarımı yapılan şeker kamışı bitkisi, şeker elde etmenin tek yolu olarak görülüyordu. Hindistan’ın bereketli topraklarına yapılan akınlar, işgaller ve kervanlar yoluyla şekerin Batı’ya olan yolculuğu başladı.
Evvelâ Müslümanlar, şekeri bütün Akdeniz coğrafyasına yaymayı başardılar. Doğu’dan yayılan tatlı kokular, Batılıları da buraya çekti. Şekerle ilk defa haçlı seferleriyle tanışan Avrupalılar, onu
üretebilmek için her yolu denediler. İspanya ve Portekiz’in önünü çektiği Coğrafî Keşifler, şeker kamışını da yeni kıtaya taşımıştı. Amerika’nın verimli topraklarına uyum sağlayan şeker kamışı, milyonları etkisi altına alacak düzenin de en kârlı ürünü oldu.
Gemilerle Amerika’ya taşınan milyonlarca Afrikalı, esir olarak şeker kamışı tarlalarında çalıştırıldı. Esir ticareti o kadar kârlı bir işti ki zenginliğe giden en kolay yol olarak görülüyordu. Avrupalı devletler, yıllarca bu pastadan pay alabilmek için birbirleriyle mücadele ettiler. Sömürgeciler zenginliklerine zenginlik katarken, olan Kızılderililere ve köleleştirilmiş Afrikalılara oldu.
Şeker üretimi için kullanılan yeni teknikler, Sanayi İnkılabı’nın de ön ayaklarından biri olmuştu. 19. yüzyıla gelindiğinde şeker kamışı, tahtını şeker pancarına bıraktı ve herkesin ulaşabileceği kadar ucuzladı.
Şeker, Doğu’dan çıkmıştı ama Batı’da emperyalizmin en kârlı metalarından biri hâline geldi. Şekerin tarihteki bu tatsız yolculuğunu, 150. sayımızda kapağımıza taşıdık. Nice sayılarda beraber olmak
temennisi ile…
Teşrifiyle bereketlendiğimiz üç ayları ve mübarek Regâib Kandili’nizi tebrik eder, istifadeli okumalar dileriz.