Bu üründen 66 adet satılmıştır.
Dergi: Yedikıta | Fiyat: 20,00 TL | |
Tarihe mâl olmuş şahsiyetlerdendir Nasreddin Hoca merhum. Neredeyse dünyanın her yerinde çiftçisinden çobanına, akademisyeninden politikacısına herkes tarafından bilinir, fıkraları anlatılır. Böyle bir değerin Anadolu topraklarında zuhur etmesi, bizce ayrı bir iftihar vesilesi.
Bu çok bilinirlik iyi bir şey gibiyse de zamanla hakikati puslandırmış, hayatına dair detaylar ve ona nisbet edilen fıkralar suretten surete girmiş. Yaşamadığını yaşatanlar, söylemediğini söyletenler olmuş. Kimi onu komik hikâyede ismi geçen figüran yerine koymuş kimisi öyle birinin hiç yaşamadığını bile söylemiş.
Bu sayımızda, mizahî bir figür değil, tarihî bir şahsiyet olduğunun altını çizerek, Nasreddin Hoca’nın hayatına odaklandık. Keşmekeşlerle dolu bu zaman diliminde, hoca merhumun toplumun özünü koruma noktasında oynadığı mühim role temas ettik. Mizah ve nükteli sözleriyle, cemiyetin bozukluklarını nasıl düzeltmeye çalıştığını anlattık.
Hoca Nasreddin’in sadece kendisi değil, torunları içinde de meşhurlar var. En bilineni meselâ, Hızır Bey; İstanbul’un ilk kadısı olur kendisi. Hocamızın neslinden gelen Hacı İsmail Efendi, 1780’lerde Akşehir’de yaşamış. Kendisine bir miktar tahsisat da verilmiş. Nasreddin Hoca’nın aynı yıllarda İstanbul’da yaşarken vefat eden üç torunu ise Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilmiş. Bu da gösteriyor ki hoca merhumun hatırası asırlar sonra bile yaşatılmış, neslinden gelenler korunup kollanmış.
“Lâtife, lâtif gerek” sözünün müşahhas misali Nasreddin Hoca’yı, “komik-i şehîr” olarak değil de “ehl-i hikmet, ehl-i nükte ve ehl-i tasavvuf ” olarak görmek daha evlâ olsa gerek. Zira bu gözle bakarsak, hangi fıkra ona ait hangisi değil, ayırt etmek kolaylaşacaktır.
İstifadeli okumalar diler, bu vesileyle Miraç ve Berât Kandili’nizi tebrik ederiz.