Bu üründen 210 adet satılmıştır.
Dergi: Yedikıta | Fiyat: 5,00 TL | |
Cumhuriyet’in ilk yıllarında “Kur’ân tercüme edilebilir mi ya da edilmeli mi?” tartışmaları yapılırken, Kur’ân-ı Kerîm’i Türkçeye tercüme teşebbüsleri başlamıştı bile... Fakat, bu ilk tercümeler Arapçadan ve liyakatli kimseler tarafından yapılmadığı için halk tarafından kabul görmedi. Bu sefer meal ve tefsir yazma işi, herkesçe kabul edilen şahıslara verildi, anlaşmalar imzalandı.
Tefsir yazma vazifesi Elmalılı Hamdi Yazır’daydı. Bu yol, onu bir de meal yazmaya sevk etti. Elmalılı’nın, “Kur’ân’ın hiçbir lisana hakkıyla tercümesi mümkün değildir!” diyerek çalışmalara başladığı o günlerde, “Türkçe Kur’ân” ve “Türkçe ibadet” talepleri gündemi işgal ediyordu. Tefsirin hazırlatılmasındaki asıl maksat ise, bütün âyet-i kerîmelerin şiir gibi okunabilecek meallerinin elde edilmesiydi. Nihayetinde, mealleri de tefsiri de Elmalılı Hamdi Efendi, “Osmanlı Türkçesi”yle yazdı. Mürettipler bu metni Latin harflerine aktarıp baskıya hazırladı. Bu sırada “hataen” bazı eksikliler oldu. Fakat bir de “kasten” çıkartılan yerler vardı. Dosya konumuzun özünü teşkil eden bu meselenin, Diyanet ve Dil Kurumu arasındaki yazışmalar boyutunu Kasım Hızlı, basında ilk defa yayınlanan vesikalarla yazdı. Elmalılı Hamdi Yazır ve tefsiri üzerine derin çalışmalar yapan Necmi Atik de konuya dair sorularımızı cevapladı, meselenin içyüzünü anlamamıza yardımcı oldu.
Tuna’nın İncisi Nazlı Budin’i, Veysel Sekmen; Osmanlı’da mukaddesata gösterilen hassasiyeti, bir çikolata ambalajı üzerinden Recep Kankal; hem savaş hem de sulh zamanlarının en etkili silahlarından propaganda karşısında İkinci Abdülhamid Han’ı, Ahmet Hamdi Bülbül yazdılar. Yerinde Tarih bölümünde bu ay durağımız, Fatih Sultan Mehmed devrinde dökülmüş bir Şâhî topuna ve daha başka ecdad yadigârı silahlara sahip, İngiltere’deki Fort Nelson Müzesi oldu. Bu sayımızda sizleri eski Ramazan-ı Şeriflere de götürüyoruz.
Haziran’da da buluşmak dileğiyle…